Translate

вторник, 20 март 2012 г.

Ahmet Kaya&Boris Rokanov: İSTANBUL GÜZELLİKLERİ


VEYA SÜLEYMAN VE MUSTAFA’YA, SOFYA VE AHMED’E VE FRANSA’DAN ŞAİR JEAN’A DAİR MUHTEŞEM BİR ŞİİR VEYA KONSTANTİNOPOLİS DEFTERİ

Boris Rokanov
 (Bulgarsitan)
 Sabahın 3’ünde, İstanbul’da Topkapı Sarayı civarındaki
parklarda yazmaya başladım bu şiiri
ve o sebeple şiir karanlık ve karamsar gibi görünür,
belki gerçekten de öyledir, bilemiyorum.







1.

Börek gibi yağlı Hvoynalı nineler arasında
şair-i azamın ayakkabıları soluk ve parıldıyor,
mürekkep lekesi gibi sırıtıyor,
                        toplumda örnek tutumları olan
öfkeli ahududu sesiyle
armut kadar merhametli ve doğru yolda ilerleyen
şehvet dolu kabaklar gibi.
Memeleri âşık leğenler aralarından zıplayan ve yıkayan, ne yıkayan?
Pavelsko sütüyle kabarmış.

Yaşa! Yatan İstanbul ile,
Yaşa! Sahip olmadıkları, olamadıkları, olamadıkları, olamadıkları şeyi ışıldatan
asrın yalınayak çocukları ile,
aynı şeye sahip olamayan onların çocukları da, Yaşasın!
Avrupa’nın aç-çıplak gençleri
İstanbul’un çökkün coğrafyasını dolaşıyor
ve de baklavayla limonata içiyorlar.

Lütfen, kadim Sofya’nın çıplak göğsünden on sıradüzen gözyaşı alın:

(şu eşarbı gerilmiş zülüflü Türk kadını
bana şefkatle yaklaşıp karnımı okşayabilir ve de diyebilir ki:
maşallah Boris).

Kime mi küfrediyor İstanbul minarelerinden hocalar:
Onlar sabahleyin saat yedide Şark’tan gelen bir uğultudur salt:
bu kabasakal baylar, kimin kulağına ötüyor
şehvetli seslerini kime mi fısıldıyor:

Onlar sabahleyin saat yedide Şark’tan gelen bir uğultudur salt.

İyi huylu, mümtaz kiraz kardeş niye çekidüzen vermiyorsun dişlerine?
Bülbüller böyle öter, demek rakı içmişler, demek
bol bol acı gül, sümbül ve karanfilli keskin etler yemişler.
Ve sol ayaklarıyla 5 yaşında olan Tea gibi zıplıyorlar.

Günün akrebi ve yelkovanı Ocak’ı göstermekte:
bayan Karaahmet’in bir kreşte sesini kaybettiği ayı,
üzerinde oyuncakların bulunduğu bir masanın yanı sıra
bir çocuk onu bulup yedi
ve böylece bayan Karaahmet sessiz kaldı,
hocalarsa ezanlar okuyordu.
Bu büyük kayıp bana sesini Merkez Gar’da kaybedip şimdi karada susuz kalan balık misali,
yani yalnızca ağızlarını açan
bir takım Bulgar şairleri hatırlattı.

Avrupa’nın aç-çıplak gençleri
İstanbul’un çökkün coğrafyasını dolaşıyor
ve de baklavayla limonata içiyorlar.

                                                                 
                                                                                                                   
             
                                                     2.

Pazartesileriyle kış mevsimi
Çorap söküklerinin göğüslerde koptuğu
ve uzunbacaklı kaderlerin muslukları açtığı
hele de sıcak suyu açtığı zaman:

ah çarmıhlara gerilen yemeğimiz aşk halindedir.

Civciv melemekte, bebe ağlamakta
Zaman küçük yiğidi sallamakta.


Sonra Selânik’li iki kardeş
Süleyman ve Mustafa
dâhi bir şairin ayaklarına kapanmakta.

Her bir kılımız sekiz ton ağırlığındadır, sevgilim.

Alman Çeşmesi üzerinde
mısra yerine
yaprak gibi ağarmış martılar düşüyor
kar şalvarlı ve
yumuşak dizli
titrek camilere.                                       


                                                                                                          

3.

Sultan Ahmet Camiinin halılarında harfiyen yuvarlanmaktaydım,
Harfiyen yuvarlanmaktaydım
Yeni Cami’de de,
yuvarlanmaktaydım Beyazıt Camiinde de:

şimdi Sofya ile Ahmet’in aralarına girip oturmuş, tanışmalarına ve
şefkatle öpüşlerine,
şöyle sarmaş-dolaş olmalarına mani oluyorum.
Onlar, karanlık şehvetleri olan İstanbul’un kedileri
onlar İstanbul’un heceleri
çocukluğumdaki serili çamaşırlar gibi.

Avrupa’nın aç-çıplak gençleri
İstanbul’un çökkün coğrafyasını dolaşıyor
ve de baklavayla limonata içiyorlar.

                                                                                                      
  4.

Kış mevsimi yine oldukça gecikiyor
kardan daha soluk soğuk algınlığından ve eşek öksürüğünden ölen

Fransa’dan Jean mısraları misali.
Çok yaşamak ‘çok yaşaya’ eşit
Yaşa!

Yaşa! Yatan İstanbul ile, Yaşa! Sahip olmadıkları, olamadıkları, olamadıkları, olamadıkları şeyi ışıldatan asrın yalınayak çocukları ile,
aynı şeye sahip olamayan onların çocukları da, Yaşasın!

 Bulgarcadan çeviren: Aziz Şakir - Taş


Ahmet Kaya, Pere Lasez, Paris





Няма коментари: